İncelemeler
İnsanlar
İnceleme
Okumaya başlayıp, sayfalar ilerledikçe, bana hitap edecek "şey"ler bulmakta zorlandım.. Tabii ki bunun yaninda "illa ki bir "şey" ler veya benzer şeyler bulmak zorunda miyim? " sorusunu da beraberinde getirdi..
Bitirdiğimde ise, sırf "büyük bir çavdar tarlasında oynayan binlerce çocuk" fikrini hayallerime yerleştirdiği için bile menfi düşüncelerimden geri adım attım.. 🌾"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz biçimde yaşamak istemesidir"
Bitirdiğimde ise, sırf "büyük bir çavdar tarlasında oynayan binlerce çocuk" fikrini hayallerime yerleştirdiği için bile menfi düşüncelerimden geri adım attım.. 🌾"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz biçimde yaşamak istemesidir"
daha fazla
Yapı Kredi Yayınları
- Puan vermedi
Okuyor
Çavdar Tarlasında Çocuklar
J. D. Salinger
- Yapı Kredi Yayınları
- 2009
4 gün
ABD
İnceleme
Maxime Chattam’in Kaosun Sırları isimli eseri ABD’deki İkiz Kule’lerin “Yeni Dünya Düzeni”ni oluşturmak isteyenler tarafından nasıl havaya uçurulduğunu adım adım gözler önüne seriyor. Bu “Yeni Dünya Düzeni”yle insanların özel yaşam alanlarının, ekonomisi büyük firmalar/devletler tarafından nasıl iğdiş edileceğini, etkileyici bir hikaye ile dile getiriyor. Meraklısına tavsiye ederim...
daha fazla
Doğan Kitap
- Puan vermedi
Okuyor
Kaosun Sırları
Maxime Chattam
- Doğan Kitap
- 2010
İnceleme
Cumhuriyet döneminin tanınmış yazarlarından Orhan Kemal'e ait romanımız Baba Evi ve Avare Yıllar olarak iki bölümden oluşmakta. Türk edebiyatında çocukluktan gençliğe geçişi en iyi anlatan eserlerden biri olan bu kitabımızın toplam sayfa sayısı iki yüz yirmi bir. İlk bölümü oluşturan ''Baba Evi'' ise doksan yedi sayfa.
Kitap girişi Orhan Kemal'in hayatına ve eserlerine ayrılarak yazar hakkında ön bilgilendirme yapılmış. Orhan Kemal edebi hayatına şiirle başlamış ancak şiirin yanında deneme niteliğinde olan düzyazılar da yazmaktaymış. Orhan Kemal’in çalışmaları arasında bir roman denemesi bulan ve çok beğendiğini belirterek ona “Bırak şiiri miiri birader; hikaye yaz, roman yaz sen” diyen Nazım Hikmet'le olan tanışıklığının da bin dokuz yüz kırk yılında Bursa Cezaevinde olduğunu bu bilgilendirmelerden dolayı öğreniyoruz.
Kitabımızın ilk bölümünde yer alan eser adı Baba Evi...
Otobiyografi türündeki bu eserde kimi zaman biyografik öğelerden de faydalanılarak; toplumda saygınlığı bulunan, statü sahibi, ataerkil bir ailenin konakta yaşadığı günler anlatılır.. Önsözde yazar Adana kahvehanelerinden birinde Küçük Adamı tanıdığını sohbet sırasında onun hayatından etkilendiğini ve yazmaya karar verdiğinden bahseder. Küçük Adamın hikayesidir kitapta anlatılan ancak Orhan Kemalin hayatını az çok bilenler kurgusal karakterlerin yanında kendi hayatından derin izler taşıdığını rahatlıkla görebilirler.
Baba evinin anlatımı Çanakkale savaşlarının devam ettiği dönemde küçük adamın doğumunun dedesi tarafından askeri görevde olan babaya telgraf çekilerek haber edilmesiyle başlar. İlerleyen sayfalarda Osmanlı’nın son demlerinde zaman zaman görevi dolayısıyla başka şehirlere gitmek zorunda kalan otoriter, despot bir yapıya sahip babanın çocuklarının okumasını, onların saygın bir meslek edinmelerini istemesini konu alır.
Kitabı yıllar evvel okumuş olmama rağmen baba ve oğul arasında geçen şu konuşmalar zihnimde yer etmiştir.
"bak oğlum," dedi, "seninle pazarlık edelim! Biliyorsun ki dünyada herkesin rızkı başka başka yollardan... Kimisi bakkal, kimisi kunduracı, kimisi çiftçi, kimisi de mesela, çöpçü. Bu neden böyle? Çünkü Allah herkese derece derece akıl vermiştir. Bir doktorun işini bir çöpçü beceremediği gibi, bir çöpçünün işini de bir doktor göremez. Şimdi olabilir ki, senin kafan da okuyup bey olmaya uygun değildir. İçinden, "ben okuyup bey olmak istemiyorum, ben kunduracı olacağım, yahut da çöpçü!" dersin. Ha? Söyle, sen ne olmak istiyorsun mesela?"
Eğer ağzımı aramıyorsa...
"Fikrini apaçık söyle, korkma... Bak çöpçülere. Ne okuma kitapları var ne de akşamları ders soran beybabaları. Sen de ''ben çöpçü olacağım okumak istemiyorum'' dersen, ben de senin yakanı bırakırım, bir daha da ders sormam"
Uzatmayalım, çöpçü olacağımı söylemiş bulundum.
Tekme, tokat, yumruk ve iskemlemle beraber yerlere. Ondan sonra dersler bir kat daha bindi, tabii dayaklar da.
Çok zaman "aman yâ rabbi," derdi, "aman yâ rabbi! böyle mi olacaktı benim oğlum?"
O, kuran'ı beş yaşında hatmetmiş!
...
Rahatına düşkün bir çocuğun korkuyla ve baba baskısıyla geçen yıllarının ilginç diyaloglarla gözler önüne serildiği bu roman bir çocuğun gözüyle onun psikolojisi düşünülerek okunduğunda gerçekten çok etkileyiciydi. Evet, bir babanın çocuklarını okutarak iyi bir meslek sahibi olmasını istemesinden daha doğal ne olabilirdi? Ancak o zaman neydi çocuğu okumaktan soğutan? Üstelik de hukukçu olan babası bu denli üzerine düşüp çalışmasını istiyorken, çöpçülüğü büyük adam olmaya yeğleten neydi küçük adamı? İşte bu satırlarda durumu apaçık anlatıyor yazarımız.
..
Babam ne ve neciydi bilmiyorum. Gümüş topuzlu bastonu, sarı çantası, hasırlı kırmızı fesi, bilhassa bana bakarken mutlaka çatılan kaşlarıyla o, benim için iri gövdeli bir korkudan ibaretti.
Kalın kalın öksürerek gelirdi.
''Dersine çalıştın mı bakayım! Ha?
Çenemi kaldırır gözlerimi arar...
''Söyle çalıştın mı?''
Sesinden onun niyetini keşfetmeyi öyle öğrenmiştim ki!
''Cevap versene ulan, çalıştın mı?''
''Çalıştım...''
''Su gibi mi? Ha? Su gibi mi?
''Su gibi...''
''Oku öyleyse!..''
Kıllı, kalın parmağı okumamı istediği satırın başındadır. Büyük halamın su gibi çalıştırdığı dersten aklımda eser kalmamıştır. Yalnız kıllı, kalın parmak... Satırın başında.. Parmağın kıl diplerindeki deliklere gözlerim dikili.
''Okusana!..''
Parmağın kıl diplerindeki delikler büyürler, küçülürler, uzaklaşır yaklaşır, tekrar uzaklaşırlar. Kah ağız olurlar kah göz. Ağız olunca dil çıkarır, göz olunca göz kırparlar... Ya harfler? Onlar da
eğri büğrü, kambur birer hareket halindedirler... Birdenbire bir tokat bir tekme...
..
Küçük adam için babası ; onu sürekli uyaran, istemediği halde sorumluluk yükleyen, ödevler veren, otoriteyi en sert biçimde kullanan kişidir. Babanın bu sert tutumu çocuğun öğrenim hayatını başarısız yönde etkilemiş ve okulu bırakmasına sebep olmuş, aynı zamanda davranış bozukluğu yaratmıştır. Bu olumsuz davranışları küçük adamın tuzak kurarak yakaladığı tavukları iple bağlayıp, sorgu sual edip bağırta bağırta dövdüğü kısmı okurken, kendisine engel olmaya çalışan annesine tavukları terbiye ettiğini söylediğinde anlıyoruz.
Bu küçük adamın yaptıklarını savunma sözlerinden sonra, annenin evladına verdiği öğüt zihinlere kazınacak nitelikte.
''Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!.. Bu tavuk bile olsa...''
Bir dönem baba, ailesinden uzakta yaşamak zorunda kalıyor. İşte o zaman küçük adam babanın yokluğundaki özgür bakış açısını bakın nasıl anlatıyor.
Babasından ayrılan birçok çocuk babasız kalışına üzülür... Ben tersine... Sevinmiştim... Niçin? Bilmem... Bu "hissizlikte" benim çocuk yapımın çok az etkisi olmalıydı. Evde krallığımı ilan ettim. Astığım astık, kestiğim kestikti. Kardeşlerimi istediğim zaman ağız tadıyla dövebiliyor, güneş battıktan çok sonra eve döndüğümde nerde kaldığımı niçin geciktiğimi dersleri bırakıp gene mi futbol oynadığımı soran olmuyordu...
Ailenin, Türkiye'den Beyrut'a göç edip yerleşmesi çocukların ergenlik dönemine denk geliyor. Baba kendi mesleği olan avukatlığı prosedürlerden dolayı yapamadığı için bir lokanta açıyor. Bu işletmede kardeşiyle birlikte dönüşümlü şekilde garson ve bulaşıkçı olarak çalışan küçük adam iş hayatı boyunca da babasının dayatmacı tutumuna maruz kalıyor ve bu otorite aynı zamanda aile bireyleri üzerinde büyük bir gerilim yaratıyor.
Bir müddet sonra lokantada işler bozulup kapatmak zorunda kalıyorlar. Hayat avare yıllara doğru süre giderken bakın yazarımız açlık psikolojisiyle ilk bölüme son noktayı nasıl bırakıyor.
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen benim iyi, benim şefik ve rahim olan soyum, insan soyu, sen ebedi tokluğu fethedeceksin!
Kitap girişi Orhan Kemal'in hayatına ve eserlerine ayrılarak yazar hakkında ön bilgilendirme yapılmış. Orhan Kemal edebi hayatına şiirle başlamış ancak şiirin yanında deneme niteliğinde olan düzyazılar da yazmaktaymış. Orhan Kemal’in çalışmaları arasında bir roman denemesi bulan ve çok beğendiğini belirterek ona “Bırak şiiri miiri birader; hikaye yaz, roman yaz sen” diyen Nazım Hikmet'le olan tanışıklığının da bin dokuz yüz kırk yılında Bursa Cezaevinde olduğunu bu bilgilendirmelerden dolayı öğreniyoruz.
Kitabımızın ilk bölümünde yer alan eser adı Baba Evi...
Otobiyografi türündeki bu eserde kimi zaman biyografik öğelerden de faydalanılarak; toplumda saygınlığı bulunan, statü sahibi, ataerkil bir ailenin konakta yaşadığı günler anlatılır.. Önsözde yazar Adana kahvehanelerinden birinde Küçük Adamı tanıdığını sohbet sırasında onun hayatından etkilendiğini ve yazmaya karar verdiğinden bahseder. Küçük Adamın hikayesidir kitapta anlatılan ancak Orhan Kemalin hayatını az çok bilenler kurgusal karakterlerin yanında kendi hayatından derin izler taşıdığını rahatlıkla görebilirler.
Baba evinin anlatımı Çanakkale savaşlarının devam ettiği dönemde küçük adamın doğumunun dedesi tarafından askeri görevde olan babaya telgraf çekilerek haber edilmesiyle başlar. İlerleyen sayfalarda Osmanlı’nın son demlerinde zaman zaman görevi dolayısıyla başka şehirlere gitmek zorunda kalan otoriter, despot bir yapıya sahip babanın çocuklarının okumasını, onların saygın bir meslek edinmelerini istemesini konu alır.
Kitabı yıllar evvel okumuş olmama rağmen baba ve oğul arasında geçen şu konuşmalar zihnimde yer etmiştir.
"bak oğlum," dedi, "seninle pazarlık edelim! Biliyorsun ki dünyada herkesin rızkı başka başka yollardan... Kimisi bakkal, kimisi kunduracı, kimisi çiftçi, kimisi de mesela, çöpçü. Bu neden böyle? Çünkü Allah herkese derece derece akıl vermiştir. Bir doktorun işini bir çöpçü beceremediği gibi, bir çöpçünün işini de bir doktor göremez. Şimdi olabilir ki, senin kafan da okuyup bey olmaya uygun değildir. İçinden, "ben okuyup bey olmak istemiyorum, ben kunduracı olacağım, yahut da çöpçü!" dersin. Ha? Söyle, sen ne olmak istiyorsun mesela?"
Eğer ağzımı aramıyorsa...
"Fikrini apaçık söyle, korkma... Bak çöpçülere. Ne okuma kitapları var ne de akşamları ders soran beybabaları. Sen de ''ben çöpçü olacağım okumak istemiyorum'' dersen, ben de senin yakanı bırakırım, bir daha da ders sormam"
Uzatmayalım, çöpçü olacağımı söylemiş bulundum.
Tekme, tokat, yumruk ve iskemlemle beraber yerlere. Ondan sonra dersler bir kat daha bindi, tabii dayaklar da.
Çok zaman "aman yâ rabbi," derdi, "aman yâ rabbi! böyle mi olacaktı benim oğlum?"
O, kuran'ı beş yaşında hatmetmiş!
...
Rahatına düşkün bir çocuğun korkuyla ve baba baskısıyla geçen yıllarının ilginç diyaloglarla gözler önüne serildiği bu roman bir çocuğun gözüyle onun psikolojisi düşünülerek okunduğunda gerçekten çok etkileyiciydi. Evet, bir babanın çocuklarını okutarak iyi bir meslek sahibi olmasını istemesinden daha doğal ne olabilirdi? Ancak o zaman neydi çocuğu okumaktan soğutan? Üstelik de hukukçu olan babası bu denli üzerine düşüp çalışmasını istiyorken, çöpçülüğü büyük adam olmaya yeğleten neydi küçük adamı? İşte bu satırlarda durumu apaçık anlatıyor yazarımız.
..
Babam ne ve neciydi bilmiyorum. Gümüş topuzlu bastonu, sarı çantası, hasırlı kırmızı fesi, bilhassa bana bakarken mutlaka çatılan kaşlarıyla o, benim için iri gövdeli bir korkudan ibaretti.
Kalın kalın öksürerek gelirdi.
''Dersine çalıştın mı bakayım! Ha?
Çenemi kaldırır gözlerimi arar...
''Söyle çalıştın mı?''
Sesinden onun niyetini keşfetmeyi öyle öğrenmiştim ki!
''Cevap versene ulan, çalıştın mı?''
''Çalıştım...''
''Su gibi mi? Ha? Su gibi mi?
''Su gibi...''
''Oku öyleyse!..''
Kıllı, kalın parmağı okumamı istediği satırın başındadır. Büyük halamın su gibi çalıştırdığı dersten aklımda eser kalmamıştır. Yalnız kıllı, kalın parmak... Satırın başında.. Parmağın kıl diplerindeki deliklere gözlerim dikili.
''Okusana!..''
Parmağın kıl diplerindeki delikler büyürler, küçülürler, uzaklaşır yaklaşır, tekrar uzaklaşırlar. Kah ağız olurlar kah göz. Ağız olunca dil çıkarır, göz olunca göz kırparlar... Ya harfler? Onlar da
eğri büğrü, kambur birer hareket halindedirler... Birdenbire bir tokat bir tekme...
..
Küçük adam için babası ; onu sürekli uyaran, istemediği halde sorumluluk yükleyen, ödevler veren, otoriteyi en sert biçimde kullanan kişidir. Babanın bu sert tutumu çocuğun öğrenim hayatını başarısız yönde etkilemiş ve okulu bırakmasına sebep olmuş, aynı zamanda davranış bozukluğu yaratmıştır. Bu olumsuz davranışları küçük adamın tuzak kurarak yakaladığı tavukları iple bağlayıp, sorgu sual edip bağırta bağırta dövdüğü kısmı okurken, kendisine engel olmaya çalışan annesine tavukları terbiye ettiğini söylediğinde anlıyoruz.
Bu küçük adamın yaptıklarını savunma sözlerinden sonra, annenin evladına verdiği öğüt zihinlere kazınacak nitelikte.
''Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!.. Bu tavuk bile olsa...''
Bir dönem baba, ailesinden uzakta yaşamak zorunda kalıyor. İşte o zaman küçük adam babanın yokluğundaki özgür bakış açısını bakın nasıl anlatıyor.
Babasından ayrılan birçok çocuk babasız kalışına üzülür... Ben tersine... Sevinmiştim... Niçin? Bilmem... Bu "hissizlikte" benim çocuk yapımın çok az etkisi olmalıydı. Evde krallığımı ilan ettim. Astığım astık, kestiğim kestikti. Kardeşlerimi istediğim zaman ağız tadıyla dövebiliyor, güneş battıktan çok sonra eve döndüğümde nerde kaldığımı niçin geciktiğimi dersleri bırakıp gene mi futbol oynadığımı soran olmuyordu...
Ailenin, Türkiye'den Beyrut'a göç edip yerleşmesi çocukların ergenlik dönemine denk geliyor. Baba kendi mesleği olan avukatlığı prosedürlerden dolayı yapamadığı için bir lokanta açıyor. Bu işletmede kardeşiyle birlikte dönüşümlü şekilde garson ve bulaşıkçı olarak çalışan küçük adam iş hayatı boyunca da babasının dayatmacı tutumuna maruz kalıyor ve bu otorite aynı zamanda aile bireyleri üzerinde büyük bir gerilim yaratıyor.
Bir müddet sonra lokantada işler bozulup kapatmak zorunda kalıyorlar. Hayat avare yıllara doğru süre giderken bakın yazarımız açlık psikolojisiyle ilk bölüme son noktayı nasıl bırakıyor.
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen benim iyi, benim şefik ve rahim olan soyum, insan soyu, sen ebedi tokluğu fethedeceksin!
daha fazla
Everest Yayınları
- Puan vermedi
Baba Evi - Avare Yıllar Küçük Adamın Romanı 1-2
Orhan Kemal
- Everest Yayınları
- 2014
Kitap adına..
İnceleme
Serbest teknik şiir adına farklı bir ruh, duygu, hayatın, yalnızlığın, hayatın objektif gerçeklerin, gerçek yüzlerinin, imkansız kalınmış aşkların bir romansal açıyla olduğu bir kitap.
Üzerinde uğraşılmış senelerin zorlu öykünün olduğu, insanların öte duygularındaki adeta bir yakarışın eseri.
Şiirden farklı bir ruh bulmak isteyenlere...
Üzerinde uğraşılmış senelerin zorlu öykünün olduğu, insanların öte duygularındaki adeta bir yakarışın eseri.
Şiirden farklı bir ruh bulmak isteyenlere...
daha fazla
ANGE YAYINLARI
- Puan vermedi
Bir Şairin Bisiklet Hikayesi
Yılmaz Süslü
- ANGE YAYINLARI
- 09.08.2023
İnceleme
Defalarca okuyup yarım bıraktığım bu kitabı ilk kez tek solukta okudum ve neden sürekli unutulmaya mahkummuş gibi onu yarım bıraktığımı anlamış değilim. Yalnızlığın esiri olmuş Raif Efendiye nasıl da haksızlık etmişim meğer. Hâlbuki benden bi parçaymış gibi hissetmeme neden oldu bi nevi Raif efendi de Maria da kendimi görmüş gibi oldum. Kitabı bitireli bir kaç saat olmasına rağmen hâlâ onun için ağlıyor acısını kalbimde hissediyorum. Hayatta tek sevdiği insan olan Mariadan geriye kalan kızını keşke bırakmamış olsaydı ve onun için hayata yeniden tutunsaydı. Hayatın her yerinde Raif gibi insanlar olduğunu düşündükçe üzülüyorum. Belki bende onlardan biriyim acımasız kendini beğenmiş insanlar arasında sadece kurduğum dünyamda yaşıyor olmam beni Raif Efendiye bu kadar bağladı etkisi hiç bitmeyecekmiş gibi. Duygularımı yazıyor gibiyim ve biraz daraldığımı hissediyorum.
Kitaptan alınabilecek çok şey var anlamasını bilene.
Merak ettiğim bi nokta var neden insanlar Raife bi hiçmiş gibi davranıyor onun duygularını önemsemiyor neyse cevabını bildiğim bir soruyu sormak mantıksız olur.
Üzerine saatlerce durup düşünülmesi gereken bu kitabın insanlar tarafından neden bu kadar sevildiğini şimdi anlıyorum.
Kitaptan alınabilecek çok şey var anlamasını bilene.
Merak ettiğim bi nokta var neden insanlar Raife bi hiçmiş gibi davranıyor onun duygularını önemsemiyor neyse cevabını bildiğim bir soruyu sormak mantıksız olur.
Üzerine saatlerce durup düşünülmesi gereken bu kitabın insanlar tarafından neden bu kadar sevildiğini şimdi anlıyorum.
daha fazla
Yapı Kredi Yayınları
-
5/5 puan verdi
Okuyor
Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali
- Yapı Kredi Yayınları
- 1905
İnceleme
Bir insanı anlamak istiyorsanız, öncelikle insanlar hakkında bildiğiniz her şeyi ama her şeyi unutmalısınız.
Az Kitap
- Puan vermedi
Bu Hayatta Ben de Varım
Ali Haydar Koyun
- Az Kitap
- 2020
İnceleme
''neydi o cümle, neydi o söz, nerede okumuştum?'' diye geçen günler kendimi paraladığım, kitaplığımın altını üstüne getirip bir türlü bulamadığım, sonra bir arkadaşıma okuması için verdiğimi hatırladığım ve geri gelmeyen kitabımın yokluğunun ancak birkaç gün önce farkına vardığım Halil Cibran'ın hayata dair önemli detayları soru cevap şeklinde işlediği ''Ermiş'' adlı eseriydi aradığım. işte eser dediğin böyle olmalı; arattırmalı kendini, tekrardan okutturmalı.... hem, boşuna dememişler kitap en iyi dosttur diye... sanırım biraz akla, biraz da nasihate ihtiyacım vardı bu günlerde.
indigo yayınlarından çıkan incecik bir kitap elimdeki, topu topu altmış sayfa...
kitap ince de işte, ağırlığı gerçekten büyük. altı çizilesi o kadar çok cümle var ki..
özlemle sarıldığım ve çoğu yerde şiir kokusu aldığım deneme türünde yazılan bu kitabı yeniden okumak gerçekten iyi geldi. aradığım sözleri bulmaya çalışırken ilgimi çeken birkaç alıntı da bırakayım şuracığa..
*hayatın nefesi güneş ışığında, eli ise rüzgardadır...
*boşluklarda uçması için bırakılan bir kuştur düşünce; kelimelerin, kafesindeyken kanatlarını açsa bile uçamaz...
*eviniz sizi yansıtan daha büyük bir bedendir. güneşte yetişir ve gecenin sükunetinde uyur, amaçsız da değildir. eviniz rüya görmez mi, hayallerinde şehri terk edip tepelere ya da korulara kaçmak istemez mi?
*neşeniz, maskesini çıkarmış kederinizdir.
ve işte kitabı yeniden okumama vesile olan cümleler..
*dans edip şarkı söyleyin birlikte.. ve eğlenin.. ama yalnız olun ikiniz de...
tıpkı bir udun aynı melodiyle titrese bile ayrı duran telleri gibi. kalbinizi verin ancak teslim etmeyin birbirinizin eline. zira yalnızca hayatın avcuna sığar yürekleriniz...
bir arada durun, ancak çok yakın olmayın birbirinize... zira tapınağın sütunları ayrı durur ve meşe ağacıyla servi büyüyemez birlikte...
daha fazla
Ganj Kitap
- Puan vermedi
Beğendi
Ermiş
Halil Cibran
- Ganj Kitap
- 2016
İnceleme
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Yazarın "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" adlı romanında çok fazla karakter olduğu için ara vermeden okunması gerekiyor. Ben ara vere vere okuduğum için 'bu kimdi? nerden çıktı? Bu konuya nasıl geçildi?' gibi kafamı kurcalayan sorular olmasına rağmen, yazarın herhangi bir olay örgüsü olmadan, geçişlerde bambaşka yeni bir isimle karşılaşmama karşın, yazım dilinin akıcılığı ve güzel betimlemeleri sayesinde okumayı sürdürüyorum. Yalnız kitabı her elime alışımda da konulardan bağımsız ve kopuk bi şekilde, sanki rastgele herhangi bir sayfasını açıp okuyormuşum gibi de tuhaf bi hisse kapılıyorum ve bu da beni yoruyor.
Değişik bir anlatım tarzı, güçlü bir hafızaya sahip olmanız gerekiyor, konulara hakim olabilmek için.
Ben daha yarı bile etmedim, ağır ağır ilerliyorum, kim nedir, necidir bilmeden, yazım dili ve tasvirleri sayesinde kitabı okumayı inatla sürdürüyorum.
Arka sayfalarda yazar karşık dizine de yer vermiş halbuki; gerekli açıklamaları da yapmış aslında ama yanlışlıkla gözüm kayar finali okurum diye hiçbir kitabın arka sayfasını açıp bakmadığım için, bu ayrıntıyı da atlamışım ne yazık ki...
Yazarın "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" adlı romanında çok fazla karakter olduğu için ara vermeden okunması gerekiyor. Ben ara vere vere okuduğum için 'bu kimdi? nerden çıktı? Bu konuya nasıl geçildi?' gibi kafamı kurcalayan sorular olmasına rağmen, yazarın herhangi bir olay örgüsü olmadan, geçişlerde bambaşka yeni bir isimle karşılaşmama karşın, yazım dilinin akıcılığı ve güzel betimlemeleri sayesinde okumayı sürdürüyorum. Yalnız kitabı her elime alışımda da konulardan bağımsız ve kopuk bi şekilde, sanki rastgele herhangi bir sayfasını açıp okuyormuşum gibi de tuhaf bi hisse kapılıyorum ve bu da beni yoruyor.
Değişik bir anlatım tarzı, güçlü bir hafızaya sahip olmanız gerekiyor, konulara hakim olabilmek için.
Ben daha yarı bile etmedim, ağır ağır ilerliyorum, kim nedir, necidir bilmeden, yazım dili ve tasvirleri sayesinde kitabı okumayı inatla sürdürüyorum.
Arka sayfalarda yazar karşık dizine de yer vermiş halbuki; gerekli açıklamaları da yapmış aslında ama yanlışlıkla gözüm kayar finali okurum diye hiçbir kitabın arka sayfasını açıp bakmadığım için, bu ayrıntıyı da atlamışım ne yazık ki...
daha fazla
Can Yayınları
- Puan vermedi
Okuyor
Ayfer Tunç Seti - 11 Kitap Takım
Ayfer Tunç
- Can Yayınları
- 0